Lütfen Bekleyin

Tanrıça Arketipi Nedir?

Yazar: Efe Elmas


İnsan, homo sapiens olarak 300 bin yıldır, homo erectus olarak 1.6 milyon yıldır dünya üzerinde yaşamaktadır. 
Doğayı gözlemlemiş, ona hayran olmuş ve onu dişilikle özdeşleştirmiştir. Doğa, ona bakmış, yaşam vermiş, beslemiş ve korumuştur. Haliyle Tanrıça olarak nitelendirmiştir. Tarih öncesine dayanan Tanrıça heykellerinden, “Benim yarim kara Topraktır” diyen Yunus Emre’ye kadar onu bir dişi olarak hissetmiştir. Tanrıça, kraliçedir, dişi gizemlerdir, bilinçdışı, sezgiler, gece ve bilinmeyendir. 
Şekillendiren, doğurandır. O güzellik ve vahşiliktir.

“Ey Doğa, Tanrıçam Sensin Benim.
Ben Senin Yasalarının Kulu, Kölesiyim” (Kral Lear) diyen Sheakspear’dan Homo Erectus atalarımıza kadar insan varoluşunun vazgeçilmez bir arketipidir. 

Tanrıça Arketipi de bir arketip olarak insanın varlığında güçlü bir şekilde yer alan kutsal dişiyi anlatan bir arketiptir. Besleyen, doyuran ruhu temsil ettiği gibi, yol gösteren sezgileri ve akılla algılanamayan evrensel bilgeliği temsil eder. Aynı zamanda yıkımı, yok oluşu ve ölümü, tabi ki en nihayetinde yeniden doğuşu anlatır… Doğanın kendisidir. Tanrıça arketipi, bilinçdışını, sezgileri, geceyi, şekillendirmeyi, yaratıcılığı, güzelliği ve vahşiliği anlatır… 

Tanrıça arketipi bir erkek için içsel rehberlik, bir kadın için ise kim olduğunun bilgisidir.

Haliyle Tanrıça arketipi, hem enerjileri dönüştürmemizi sağlayacak bilgeliği sunacak hem de kendimizi keşfedişte bilinçdışının mağaralarında bize yol gösterecektir. 


Tanrıça...

Doğanın sırlarının unutulmadığı, mucizelerin günlük olaylar olduğu, efsaneler çağında yani antik kadim zamanlarda, insanlar hatırlardı kadim olanları. Hatırlardı insanlar Tek Olan’ın yarattığı Tanrı ve Tanrıçayı… Güneşe bakardı kadim insanlar ve boynuzlar takarlardı Avcı Tanrının gücünü uyandırmak için ruhlarında ve Ay'ın döngülerini izler ve Tanrıçadan öğrenirlerdi şifayı ve eski sanatları.

O zamanlar unutulmamıştı eski taşlı patika yol, o zaman unutulmamıştı Tanrıça'nın şefkati ve merhameti.

"Ben, İsis, hep olanım, hep olacak olan; hiç bir ölümlü insan peçemi açamamıştır daha."
~ Sais Kenti İsis Tapınağı yazıtı

Hepimiz duymuşuzdur Tanrıça terimini ve bir şekilde buna aşinayızdır.  Hepimizin içinde bir merak uyandırır ‘Tanrıça nedir’ diye. İçimizde bir yerde onun fısıltıları vardır hala, zamana meydan okurcasına…

Gerçekten de nedir Tanrıça, nedir Tanrıça’nın sırrı, nedir bu peçenin arkasındaki sır?

“Tanrıça her şeyi denge halinde tutar; İyi ve kötü, ölüm ve yeniden doğuş. Avcı ve av. Onsuz, yıkım ve kaos hakim olacaktır.” (Avalon’un Sisleri)

Evreni yaratırken ‘Tek olan yaratıcı’, önce birbirini tamamlayan iki temel bilinci yarattı; eril ve dişil enerjiydi bunlar yani yin ve yang. Ve tüm evren bu iki enerjiyle şekillendi. Eril enerjiye/bilince (aynı zamanda bunlar bilinçtir de) kadim insanlar Tanrı dedi, dişil enerjiye/bilince ise Tanrıça… Bu arketipler ilk varoluşun arketipleriydi, ilk yaratılanlar, ilk kadim bilgiydi...

Şunu belirtmeliyim Tanrı dediğimiz kavram semavi dinlerde kullanılan kavram ile aynı değildir. Tanrı, kadim inançlarda eril olan veçheyi temsil eder. İbrahimi dinlerin Allah, Yehova dediklerine eski öğretiler kendi dillerinde “Tek Olan”, “Yaratıcı”, “Kutsal Olan” “İsimsiz” (Çünkü hiçbir insani dil ve sıfat O’nu tanımlamaya yetmezdi) veya “O” olarak anarlardı.

Haliyle Tanrı ve Tanrıça aslında Yaratıcı’ya doğrudan bağlı iki temel bilinci, eril ve dişil enerjiyi temsil ederdi. Tanrı eril parçaydı, Tanrıça dişil, Tanrı ilahi erkeği,  Tanrıça ilahi dişiyi temsil ederdi. Ve her ikisi her şeyde mevcuttu ve her ikisi insan ruhunda yaşayan birer bilinçti.

Tanrı, yani eril enerji Güneş ile sembolize edilirdi veya Orman’ın vahşi olan yüzüyle, Tanrıça ise Ay ile sembolize edilirdi veya dünyanın ta kendisiyle. Tanrı; Baba idi, Tanrıça; Ana… Scott Cuningham Gölgeler Kitabında şöyle anlatır kadim hikayeyi;

"Zamandan önce, Dryghtyn (Tek Olan veya Her şey yani Yaratıcı) her şeydi ve her şey Dryghtyn’di… Evren olarak bilinen uçsuz bucaksız genişlik Dryghtyn’di; her şeyi bilen, her yeri kuşatan, her şeyden daha güçlü, hiç değişmeyen, sonsuz….

Ve uzay hareket etti. Dryghtyn enerjiyi iki forma dönüştürdü ve böylece tanrılar Dryghtyn tarafından şekillendirilmiş oldu. Tanrı ve Tanrıça genişledi ve Dryghtyn’ye şükrettiler.

Tanrıça Ay’ı seçti yaşayan bir sembolü olarak, Tanrı da Güneş’i; hatırlatmak için devamlı; Dünya halkına onları yaratanları."

İşte Tanrıça budur, evrenin temel dişil prensibi, sırların kraliçesi, gece gökyüzünü aydınlatan sihrin ve mistizmin annesi, üzerinde yaşadığımız toprağın ta kendisi… İlk olarak Ana‘dır o. Yani “Ana Tanrıça” çünkü gebedir tüm yaşama. Toprak Ana, Yer Ana, Meryem Ana, Fatma Ana, Ay ana, Yüce Ma …  Farklı isimlerle farklı suretlerle ama hep aynı sırla…

Fısıldar hatırlayan ruhlara sırlarını, hatırlatır kendini binbir türlü veçhesiyle.

“Tanrıça doğadaki her şeydir… Ve doğadaki her şey kutsaldır. Bak, Bu onun yüzü. Dinle, Bu onun sesi. O, Güzel olan her şeyin içindedir, Ve aynı zamanda üzücü olan her şeyinde…” Avalon’un Sisleri

Tanrıça'nın Uyanışı eğitimleri, bunu hedef alır; hatırlamak "ilahi dişiyi". Yaratımın dişil prensibini, ruhlarımızda ki derin kadim bilgiyi. O bilinçdışıdır,  o doğadaki sessiz kadim lisandır, o hüzündür ve neşedir, o bilinmeyendir, o peçenin ötesindeki veçhedir, o ruhlarımızın birlikte yüzdüğü sonsuz okyanusa açılan kapıdır, o ilhamdır ve sezgidir...  En önemlisi ise kendini keşfetmenin karanlık dehlizlerinde meşalesiyle önü aydınlatan ve rehberlik edendir.